kürtaj konusunda çok şey yazılıp çizildi. her zaman olduğu gibi ben yine geriden geliyorum. ne emrah göker‘in akp’nin neokemalist rahim politikasına ekleyebileceklerim var, ne de kürtajın tarihsel arkaplanını ferhunde özbay kadar iyi anlatabilirim.
ayrıca sivil toplum da kişisel haklar çerçevesinde tepkisini koymakta gecikmedi, bianet’in “kürtaj hakkı” kampanyası ve hemen ardından kadıköy yürüyüşü gerçekleşti. verilen tepkiler, ve yazılan ayrıntılı incelemeler üzerine ekleyecek pek bir şey kalmıyor, ancak bu hareketliliğe koyulan muhafazakar tepkilerden anlayacağımız üzere, bireysel haklar savunusunun doğuracağı retorik sıkıntılar ufukta şimdiden gözükmekte.


“zaten teşhirciler” olarak özetlenebilecek “kürtaj savunuculuğu orta-üst sınıfın ahlaksızlığıdır” retoriği sosyal medyanın ötesine yazılı medyaya da sızmış durumda. akp kurmayı söylemi öncülü vakit ve bugün‘e bir göz atmak yeterli.
bu açıdan, işaret etmek istediğim bireysal haklar savunusunun ötesinde, bir devlet politikası olarak uygulanan ve özünde nüfus artışı amacı bulunan kürtaj yasağının daha da genel olarak kadın üretkenliği üzerinde kurulan yeni tahakkümün, yapısal sonuçlarını tartışmaya açmak, ve mümkünse bunu sayılarla yapmak.
devletin şu an sahip olduğu sağlık olanaklarının insan sağlığı üzerindeki etkisini aynı şekilde devam ettireceğini kabul edersek, hesaplarıma göre,
rahimde sonlandırılmayan her 146bin gebelik, yaklaşık 3370 bebeğin ölümüne neden olacak,
ayrıca
anne başına 3 çocuk projesinin maliyeti ise 11800 bebek ve 120 annenin gebelik nedeniyle ölümü olacak.
kısacası eğer devletin derdi gerçekten yaşama hakkı olsaydı, siyaset üreterek bebek ölümlerini engelleyebilirdi. hesabın ayrıntıları aşağıda
Okumaya devam et →